İlk Yelken Dersinin Duyguları
İtalya da yaşayan bir okurumuz ilk yelken dersinde yaşadığı duyguları bizimle paylaşmış. Yazısını sizlerle paylaşıyoruz.
Palangaları gevşetmek, palangaları çekmek, Cenoa, bumba, ana yelken, orsa ve apaz… İki saat boyunca hocam, kafamı “kavramlar” dediği şeylerle doldurup durdu. Oysa ben tüm bu yeni kelimeleri asla ezberleyemeyeceğimi düşünüyordum. İlk yelken dersim böyle geçti: Benim için tamamen yabancı olan bir dünyaya hızlı ve ani bir dalış… Ve o dünya, bir gün içinde inanılmaz derecede tanıdık hale geldi.
Yelken hocam Alex, tipik bir denizci denince aklımıza gelen klasik görünüme sahip: bronz tenli, dağınık sakallı ve her zaman ağzında bir puro. Önceki hayatında reklam grafik tasarımcısıymış, sonra başkalarına yelkenli kullanmayı öğretmeye başlamış. “40 yıldır her gün denize açılıyorum,” diyor bana. Bu tutkusu, ufka baktığı anda bile hissediliyor. Bana aktardığı her “kavramda” deneyimi fışkırıyor.
Tekneye biner binmez, Alex dümeni bana veriyor. “Kolay,” diyor, “direksiyonun tersi mantıkta çalışır: sağa çevirirsen tekne sola, sola çevirirsen sağa gider.” Şaşkınım, bir yelkenliyi nasıl yöneteceğimi bilmiyorum ama bu yabancı adam, limandan çıkarken yelkenleri açma işini kendisi üstlenip dümeni elime tutuşturuyor. O andan itibaren bir daha bırakmıyorum: kanalın içinde teknenin ortada kalmasını sağlıyor, açık denizdeyse Alex’in talimatlarıyla orsa alıp tramola yapmayı öğreniyorum. Heyecanım zirvede; ilk kez bir yelkenliyi yönetiyorum ve bu muhteşem bir şey. Dalgaların üzerinde süzülmek, balıkçı sepetlerinden kaçınmak, yaklaşan diğer tekneleri gözetmek ve en önemlisi, hocamın bana öğrettiği o büyüleyici denizcilik terimlerini kapmaya çalışmak…
Yelken Dersi
Hocam Alex ve Komik FIV Çıkartması
Gün mükemmel: sert bir rüzgâr, ılık güneş ve durgun bir deniz. İki saat boyunca sadece tekne kullanma sanatını öğreniyorum ve bundan çok mutluyum. Hep bu dünyaya karşı bir hayranlık beslemiştim ve şimdi bunu gerçekten yapıyor olmak inanılmaz. O kadar mutluyum ki sürekli kendimi ufka bakıp yelkenin keyfini çıkarmaya bırakasım geliyor. Ama Alex’i dinlemeye, bana öğrettiği yeni kelimelere, denizcilik kurallarına ve yelken tekniklerine odaklanmam gerekiyor.
Dersin ortasında, o da bir mola veriyor. Bir an durup yeni bir puro yakıyor ve etrafındaki güzelliği seyrederek derin bir nefes çekiyor. Ben de bu fırsatı, İtalyan Yelken Federasyonu’nun komik çıkartmasına takılarak değerlendiriyorum: “Güvenli seyir için öğrenci ve eğitmen arasında en az bir metre mesafe bırakın.” Covid-19 önlemi olarak konmuş bu kural, ama biz küçücük bir teknenin içindeyiz ve bu kurala uymak gerçekten zor.
Dersim böyle devam ediyor. Sonunda karaya çıktığımda iki şeyi fark ediyorum: Dümen başındayken her şey kolay gelmişti ama aslında kendimi çok yorgun hissediyorum. Belki de iki saat boyunca yeni şeyler öğrenmeye odaklanmanın zihinsel yükü buna sebep olmuştur. Daha da önemlisi, asla ezberleyemeyeceğimi düşündüğüm tüm o denizcilik terimleri, kafamda kendiliğinden yer etmiş. Hatta günün geri kalanında hep bunları düşünüyorum. Sonraki günlerde de aynı şey oluyor, özellikle de küçük teknemden çok daha tatmin edici olan Grand Soleil 34’e geçtiğimde… Artık bir süper yatlara binme hayali kurmaya başlıyorum!
Böylece haftada iki saatlik yelken derslerim, dört gözle beklediğim bir randevu haline geliyor. Beş dersin ardından birçok yeni ve büyüleyici şey öğrendiğimi hissediyorum. Yelken yapmanın iyileştirici bir yanı var: Tekne dünyası gerçekten harika!
Aysegul İde..
Önceki Yazı